20 Kasım 2008 Perşembe

Çed yönetmeliği iptal dilekçesi

Av. Senih Özay – Av. Murat Fatih Ülkü – Av. Tevfik Barbaros Ulutaş
1407 Sk. No:2 K:3 D:5 Göç Apt. (Gazi İlkokulu karşısı) Alsancak İzmir
Tel: 0-232-421 00 95 421 00 96 Fax: 0-232-421 01 15


İzmir 4. İdare Mahkemesi Başkanlığına

İzmir

DURUŞMA GÜNÜ VERİLMESİ İSTEMİ VARDIR
YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMİ VARDIR


Dosya No .2005/1174 E
2005/1050 K

DAVACILAR………………..: 1- İrfan Keskin
2-Ftama Aktaş
3-İsmail Gürbüz
4-Müşerref Gürbüz
5-Metin Dikmenoğlu
6-Musa Kurhan

VEKİLLERİ…………………: Av. Senih Özay – Av. Murat Fatih Ülkü
Av. Cem Nemutlu- Av. Eren İlhan Güney

DAVALI……………………..: T. C. İzmir Valiliği – İZMİR

KONUSU……………………: 2.Dilekçe red kararı sonrası gerekli eksiklik tarafımızca tamamlanmış olup;

İzmir, Bergama Ovacık/Çamköy mevkiindeki altın madeni işletmesi ile ilgili olarak, altın madeninin çalışmasına ilişkin gizli Bakanlar Kurulu kararnamesi hakkında Danıştay 6. Dairesi’nin 2002/2618 E. Sayılı dosyasından verilen 23.06.2004 tarihli yürütmenin durdurulması kararı sonrası;

a) Davalı Bakanlığın altın firmasını ÇED yönetmeliğinden muaf tutan ve aynı zamanda ÇED yönetmeliğinin geçici 6. maddesi kapsamında altın firmasının sunduğu Çevresel Durum Değerlendirmesi raporunu, rapor ve eklerinde belirtilen hususlara uyulması kaydıyla uygun bulan ve altın madeni işletmesinin çalışmasında sakınca görmeyen davalı bakanlık işlemi ile,

b) Bu işleme dayanak olan ÇED Yönetmeliğinin geçici 3. ve 6. maddelerinin;

- İçerik ve sonuçları bakımından yargı kararını uygulamama amacı güden, hukuka aykırı, özellikle de altın madeni işletmesinin çevreye, yaşama ve doğaya verdiği zararlar bakımından konu, amaç ve neden ögeleri açısından hukuka, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2, 6, 8 ve 13. md.lerine aykırı ve kamu yararına aykırı yönetsel işlemler olması nedeniyle;

- Öncelikle hukuka aykırılık açık biçimde görülmekle ve dava konusu yönetsel işlemlerin uygulanmasının altın madeninin doğaya, yaşama ve çevreye verdiği zararlar bakımından ileride giderilmesi olanaksız zararlar doğuracak olması ve böylece yasal her iki koşulu da gerçekleşmiş bulunmakla dava konusu yönetsel işlemin ve yönetmelik maddelerinin yürütmesinin durdurulması; dava konusu işlemlerin iptali; duruşma günü verilmesi, sürelerin kısa süreler halinde verilmesi, tebligatların memur aracılığıyla yapılması istemine ilişkin’’ açtığımız dava Danıştay 6.D 2004/8039 Esasta iken 7.3.2005 T ve 2005/1243 karar ile ‘’ aynı dilekçeyle hem işlem ve hem işlemin dayanağı Yönetmelik maddesinin iptali istenemez ‘’ gerekçesi ile dilekçe rd kararı vrilmiş olmasına ve tarafımıza 14.6.2005 günü tebliğ olmasına ve 30 gün süre içinde yeniden dava açılması gerekmesine göre; bu görüşü paylaşmamamıza rağmen; itiraz yolu olmadığı için zorunlulukla, yöntemeliğe ilişkin bölümü ayrı dava açtırtarak daha sonra da süreden red kararı verileceği açık olmasına göre adil yargı kullanılmaz olacaktır. Hatta dayanak Yönetmelik iptali yargısal denetime girmez olursa da işlem yönetmeliğe uygundu, Danıştayın 6 ve 8. daireleri ortak kararı ile AİHM yasak koymuş değil, bir hukuk koridoru aramaları bulmaları haklarıdır’’ anlamına gelen, içtihatlara da gidişat olabilir görüşü ile umutsuz olarak;

İzmir, Bergama Ovacık/Çamköy mevkiindeki altın madeni işletmesi ile ilgili olarak, altın madeninin çalışmasına ilişkin gizli Bakanlar Kurulu kararnamesi hakkında Danıştay 6. Dairesi’nin 2002/2618 E. Sayılı dosyasından verilen 23.06.2004 tarihli yürütmenin durdurulması kararı sonrası;

a) Davalı Bakanlığın altın firmasını ÇED yönetmeliğinden muaf tutan ve aynı zamanda ÇED yönetmeliğinin geçici 6. maddesi kapsamında altın firmasının sunduğu Çevresel Durum Değerlendirmesi raporunu, rapor ve eklerinde belirtilen hususlara uyulması kaydıyla uygun bulan ve altın madeni işletmesinin çalışmasında sakınca görmeyen davalı bakanlık işleminin iptli ve her iki koşulu da buluınduğu üzre Yürütmenin durdurulması davası devam ederken;

BU İŞLEM DAYANAK ALINARAK İZMİR’DE; İZMİR BERGAMA İLÇESİ Ovacık- Çamköy- Narlıca köyü sınırları içinde bulunan altın işletme tesisine, Gayrı Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğinin 12. maddesine göre İZMİR İL GENEL MECLİSİNDEN AÇMA RUHSATI VERİLEBİLMESİ GEREKİRKEN;

T.C mahkememelerinin bile anlamsını imkansız kılan, 9 mayıs 2005 günü maden açılınca hemen başvurumuz üzere 14.6. 2005 tarih ve 5481 sayılı yazı ve ekinde araştırmalrımızla ıttılamıza konu olan süresini yitirmediğimiz bir işlem ki bu işlem 20.5.2005 tarihli ve 2 sayılı Gayrı sıhhi müesese açma ruhsatıdır; bu işlemin İl genel meclisince tesisi gerekirken İzmir valiliğinden ruhsat verilmesinin hukuka aykırılığından bahisle açtığımız davada mahkeme tereddüte düştüğü için 3.8.2005 tarihli karar ile düzeltme istemeleri üerine bu düzeltme ile tekrar dava açılmasının ardından bu kere mahkemenin İrfan keskin ve arkadaşları biçimindeki uygulmayı gözü kapalı tekrarımız yüzünden 27.9.2005 tarihli 2005/1174 E ve 2005/1050 karar sayılı 2. dilekçe reddi sonrası davacıların adlarının eksiksiz yazılması suretiyle davanın yenilenmesinden ibarettir.




TEBLİĞ TARİHİ……………: Dilekçe red işlemi 20.10.2005 tarihinde tebellüğ edilmiştir.

AÇIKLAMALAR

I- GİRİŞ ve DAVACILAR

1) Davamız yine bir Bergama, altın, siyanür, halk hareketi, binlerce vekaletname, bilimsel raporlar, doğa, insan, çevre, su kaynakları, bitki örtüsü, hayvan varlığı, toprak yapısı, ağır metaller, çiçek, böcek, köylü davası .

2) Bergamalı köylülerin, odaların ve bizlerin kimbilir kaçıncı kez; “Bergama’da yargı kararları uygulanmıyor, biz yönetsel işlemleri iptal ettirdikçe, yeni yönetsel işlemler yapılıyor, hep aynı biçimde aynı fasit daire içinde dönüp duruyoruz, Bergamalı köylüler bu madeni istemiyor, bilim adamları ‘risk var’ diyorlar, bu maden, siyanür yöntemi hukuken de, vicdanen de, bilimsel olarak da olmaz” diyerek önünüze geldiği yeni hukuksa süreç içinde yer alan bu davada, davacı olarak yer alan Birsel Lemke ve Senih Özay’ın; Bergama siyanür liçi ile altın madeni işletmeciliği konusu ile doğrudan ilgileri konusunda fazla açıklama yapmaya gerek bile yok sanırız.

Her iki davacı da; Bergama olayının başından beri bütün davalarda davacı olan, lehlerine yargı kararı elde eden, bu yargı kararları uygulanmadığı için ayrıca mücadele eden, Bergama olayı ile ilgili aleyhte propaganda hareketi sırasında; “Alman casusluğu” ile suçlanan, Bergama hareketinin hukuk, çevre ve sivil toplum ayaklarının hepsinde ön planda duran kişilerdir ve Bergama olayıyla ilgili her davada olduğu gibi, bu davada da açık, doğrudan ve güncel menfaatleri bulunmaktadır.

3) Ayrıca davacı Birsel Lemke’nin Burhaniye’de, diğer davacı Senih Özay’ın da İzmir’de yaşamaları anlamında; dava konusu işlemlerin izin verdiği Bergama’daki altın madeninin doğal çevre ve insan yaşamı üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerden doğrudan etkileneceklerdir. Bu anlamda da; bu davayı açmakta güncel ve doğrudan çıkarları bulunmaktadır.

4) Ayrıca günümüzde ulusal ve uluslar arası siyaset ve hukukta çevre kavramının kazandığı önem, bu önemin hukukumuza yansıdığı hukuk metinlerinde çevre kavramının, yörede yaşasın yaşamasın, herkesi doğrudan ilgilendiren konulardan sayılması karşısında da davacıların bu davayı açmakta güncel ve doğrudan çıkarları bulunmaktadır. Özellikle Anayasa md. 56/2’de yer alan; “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”, ayrıca Çevre Yasası’nın 30. md.sindeki çevre kirlilikleri ile ilgili herkese başvuru hakkının tanınmış olması karşısında; İYUY md. 2/1 md.sindeki “aktüel menfaat” kavramının çevre kavramı ile ilgili bu biçimde yorumlanması zorunludur.

Her iki davacının da; yaşamdaki temel reflekslerini çevre kavramının biçimlendirmesi, çevreci aktivist kimlikleri, yeşil siyasete yakın durmaları karşısında, siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletmeciliğinin çevreye vereceği zararla ilgili etkinlikte bulunmaları herşeyden önce kendi vicdanları açısından zorunludur, bu vicdani sorumluluk bizce; bu davadaki güncel ve doğrudan çıkarın da temelini oluşturmaktadır.

II- SİYANÜR LİÇİ YÖNTEMİ İLE ALTIN MADENİ İŞLETMECİLİĞİ VE BERGAMA DAVASI ÖZETİ:

Bu davanın başlangıcından kişiler. kısa bir Türkiye’de siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletmeciliği öyküsü versek yerinde olur diye düşünüyoruz.

1) DÜNYADA ELEKLE AKARSULARDAN ELDE EDİLEN ALTIN BİTTİ, ARTIK SİYANÜRLE TOPRAK AYRIŞTIRARAK ALTIN ELDE ETME DÖNEMİ BAŞLADI.

a- Eski öyküdür, bilinir, ABD filmlerinde ünlü sahneler vardır, altın arayıcıları ellerinde eleklerle, akarsu kenarlarında altın ararlardı.

b- Gün geldi, böyle nispeten kolay, emeğe dayalı elde edilebilecek iri taneli altın bitti. Yeni arayışlar başladı. Bu sırada, İsveç’te toprağı siyanürle ayrıştırarak altın elde yöntemi bulundu. Ama konu, siyanür, topraktaki ağır metaller olunca, hemen gelişmekte olan üçüncü dünya ülkelerine gidildi. Yeni Zelanda’ya, Endonezya’ya, Papua Yeni Gine’ye, Avustralya’ya, Güney Afrika’ya

III- Bu ülkelerde de; fazla yerin altına girilince, pahalı gelince, korkuldu ve yeni yerler arandı, işte bu sırada Türkiye gündeme geldi.

IV- Son dönemde Romanya’da, Endonezya’da yaşanan siyanürlü altın felaketlerini biliyorsunuz, Endonezya’da bizdeki Newmont şirketinin Endonezya bölümü yöneticileri bile tutuklandı.

V- Hatta altın firmamız büyük altın hayalleri ile Çin’e gittiği duyulmuştur.

2) KISA BİR SİYANÜR LİÇİ YÖNTEMİ İLE ALTIN MADENİ İŞLETMECİLİĞİ, ZARARLARI ÖZETİ:

Fazla teknik ayrıntılara girmeden kısa bir özet yapalım:

a- Dünyada her yerde, toprağın olduğu yerde altın var, önemli olan altın üretimine uygun bir yoğunluk olması.

b- Altın madeninde bir atık barajı (havuzu) oluşturuluyor, altın elde edilecek toprak bu baraja getiriliyor ve toprağa siyanür boca (Eşme’de bunu atmosfere açık biçimde duş yöntemiyle yapacaklarmış) ediliyor, siyanür topraktaki altını bir yana, (kapitalist bir deyimle) işe yaramaz diğer ağır metalleri (arsenik vb.) ve atık toprağı bir yana ayrıştırıyor, sonra işe yaramaz kısım ile boca edilen siyanür bu havuzda kaldıktan sonra, ayrıştırılan altın işlenmek ve pazara sürülebilmek amacıyla başka yere alınır. Elde edilen altının yurtdışına çıkarılışı, devlet payı, ödenen vergiler, altın kaçakçılığı, atılan taşın ürkütülen kurbağaya deyip deymediği konularına şimdilik girmiyoruz.

c- Atık barajında bulunan ve insan sağlığı ve çevre açısından inanılmaz zararları bulunan siyanür ve arseniğin yaratacağı tehlikeleri bilim adamları sıralaya sıralaya bitiremediler. Biz konuyu onlara bırakalım. Kısa başlıklarla;

* Toprak alınan yerde; toprağın doğan boşluğu doldurmak için ne tür etkileşimlere gireceğinin belirsiz olması, bu durumun özellikle yer altı sularının oluşum, dolaşım ve içerik dengelerine olumsuz etki etmesinin büyük olasılık olması;

** Atık barajının yetersiz yapılması, ya da birinci deprem kuşağında bulunan yörede meydana gelecek bir deprem nedeniyle meydana gelecek ve toprağa ve yer altı sularına siyanür ve arsenik başta olmak üzere diğer ağır metallerin karışması durumunda yöredeki insan, hayvan ve bitki yaşamı başta olmak üzere bütün doğal dengenin temelden sarsılacağı;

*** Altın madeni etkinliğine son verdikten sonra, atık barajını ve içindeki kirliliği olduğu yerde bırakacak olması, özellikle atık barajının doğal bir ömrünün bulunması bakımından, baraj ömrünü tamamladıktan sonra bu kirliliğin doğaya karışacağı gerçeği;

**** Zaman içinde bu atık barajının üstünün de açık olması bakımından, buharlaşma vb. diğer doğal yollarla barajda bulunan atık ürünlerin havaya ve diğer etkileşim yolları ile doğaya karışacak olması;

siyanür ve arseniğin öldürücü etkileri anımsandığında, altın madeninin yaratacağı tehlikenin büyüklüğü konusunda kısa bir ışık tutacaktır.

3- TÜRKİYE’DEKİ SİYANÜR LİÇİ YÖNTEMİ İLE ALTIN MADENİ İŞLETMECİLİĞİ ÖZETİ Yapmaya gerek bulunmamaktdır. Çümkü tarafınızca bilinmektedir.:

3- YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASI, KONUYLA İLGİLİ AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NDE DOSYALAR OLUŞMASINI SONUÇLAMIŞTIR. HATTA BU DAVALARDA DA; BERGAMA OLAYINDA YARGI KARARLARININ UYGULANMADIĞI, BERGAMALI KÖYLÜLERİN HAKLARININ İHLAL EDİLDİĞİ BELİRLENMİŞ ve BU YÖNDE KARAR VERİLMİŞTİR.


***Avrupa Birliği süreci içinde taşıyacağı önemi de belirterek, AİHM kararını aşağıya aynen alacaktık Ve fakat tarfızda bulun duğu için sunmaya gerek görmedik.


Bu kararın uygulanması sürecini tartışmayı da şimdilik gherekli görmü,yoruz; Çünkü muhjterem Daireniz konuyu iyi bilmektedir.

5- BU DÖNEMDE; ARKA ARKAYA GELEN BERGAMA HAREKETİNİN HUKUKSAL ZAFERLERİ ÜZERİNE; BERGAMA HAREKETİ ve BU HAREKETTE ÖN PLANDA YER ALAN DAVACILAR BİRSEL LEMKE ve SENİH ÖZAY DA DAHİL KİŞİLER ALMAN CASUSLUĞU İLE SUÇLANMIŞLAR, HATTA BU İFTİRA NİTELİĞİNDEKİ İDDİA HAKKINDA HİÇBİR KANIT BULUNMAMASINA KARŞIN, BU KİŞİLER HAKKINDA DGM’DE “DEVLETE KARŞI GİZLİ ANLAŞMA SUÇU”NA DAYALI BİR KAMU DAVASI AÇILMIŞTIR.

ANCAK, ANKARA 1. NOLU DGM 2002/144 E., 2003/22 K. SAYILI KARARI İLE; “BERGAMA’DA YARGISAL MÜCADELE VERİLMEKTEDİR, BU HUSUSUN DA SUÇ TEŞKİL ETMESİ DÜŞÜNÜLENEMEZ”, “DELİL BULUNMADIĞINDAN” GEREKÇELERİYLE BERAAT KARARI VERMİŞ, BU KARAR DA KESİNLEŞMİŞTİR.

6- ŞİMDİ DE; DAVA KONUSU İŞLEMLE YENİDEN ALTIN MADENİNİN ÖNÜNÜN AÇILABİLECEĞİ DÜŞÜNÜLMÜŞ ve YENİ İŞLEM TESİS EDİLMİŞTİR. YİNE AYNI TAS AYNI HAMAM. BİZ DAVA KAZANIYORUZ, AYNI İÇERİKLİ YENİ İŞLEM TESİS EDİYORLAR.

Bu konuda; dava konusu işlemin iptali için, 3 kişi İzmir 1. İdare Mahkemesi’nde dava 2004/1677 E. Sayılı dosyada görülen bir dava açtıkları gibi, binlerce köylü de Danıştay’da hem dava konusu işlemin iptali hem de ÇED Yönetmeliği’nin geçici 3. ve 6. md.lerinin iptali için dava açmış bulunmaktalar. Her ayrı yargı dairesinde de bizim başımıkza gelen gibi hukuksal yoırum gelmezse davalarda gelişme beklenecektir. Gerçi makul süreler vde aşılmıştır.

a) Gerçekten dava konusu işlem incelendiğinde; Danıştay’ın en son Bakanlar Kurulu kararnamesinde belirttiği “ÇED izni”nin her şeyi çözermiş gibi ele alındığı ve bir de bunun üstüne; 16.12.2000 tarihli ÇED Yönetmeliği’nin geçici 3. maddesi gereği, altın madeni etkinliğinin ÇED yönetmeliğinde bağışık (muaf) olduğu iddiasıyla; aynı yönetmeliğin geçici 6. maddesi kapsamında hazırlanan Çevresel Durum Değerlendirme Raporu’na (ne olduğu tam da anlaşılamıyor) onay verildiği, bu raporda ve eklerinde belirtilen hususlara uyulması kaydıyla altın madeni etkiliğinde bir sakınca olmadığının kararlaştırıldığı görülmektedir.

Her tarafından hukuka aykırı nereden başlasak, neyse; hukuk metinleri arasındaki hiyerarşiye göre yönetmelikten başlayalım:

I- ÇED YÖNETMELİĞİ’NİN GEÇİCİ 3. MADDESİNİN ve ÇEVRESEL DURUM DEĞERLENDİRME RAPORUNU DÜZENLEYEN GEÇİCİ 6. MADDESİNİN HUKUKA AYKIRILIĞI:

ÇED Yönetmeliği’nin geçici 3. maddesi incelendiğinde; yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce, çevre mevzuatı ve diğer mevzuat uyarınca yetkili makamlardan izin ve ruhsat alınmış veya onaylanmış ve yönetmelik tarihinden önce üretim ve/veya işletmeye başladığı belgelenen etkinliklerin; ÇED yönetmeliği hükümlerinden bağışık (muaf) olduğunu; bu etkinlikle ilgili ÇED Yönetmeliği’ne göre bir ÇED sürecinin yaşanmasına gerek olmadığını hükme bağlamaktadır. Bu yönetmelik maddesinin başta Anayasa hükümleri olmak üzere, hukukun genel ilkelerine aykırı olduğu açıktır. Gerçekten;

a) Her şeyden önce; bu yönetmelik hükmü ile; her ikisi de ÇED sürecini gerektirir aynı nitelikteki iki etkinlik arasında; daha önce bir biçimde izin almış etkinlikler lehine açıklanamayacak bir eşitsizlik yaratılmakta ve böylece Anayasal eşitlik ilkesi (Anayasa md. 10) ihlal edilmektedir.

b) Ayrıca burada önemle belirtmek gerekir ki; bilindiği gibi ÇED Yönetmeliği ve ÇED sürecinin temel amacı, bulunduğu çevrede etkiler (olasılıkla zararlı etkiler) yaratacak bir etkinliğin çevreye vereceği etkiler açısından değerlendirilmesi ve eğer çevreye verilecek etkiler hukuksal ve bilimsel anlamda kabul edilebilir bir nitelik taşıyorsa, ÇED izninin verilmesidir.

Bu çerçevede daha önceden izin alsa bile; sonuçta çevresel etkiler doğuracak bir etkinliğin, ÇED sürecini tekrar yaşaması, mevzuata uygun biçimde çevresel etkilerinin belirlenmesi ve ÇED izninin buna göre karara bağlanması gerekir. Çünkü ancak bu durumda; hukuka uygun bir ÇED süreci tamamlanmış olur. ÇED sürecinin birbirine kıvrım kıvrım eklenmiş halkalarının, etkinliğin her yönü açısından yaşanması gerekir ki, ortaya hukuka uygun ve gerçekten çevre açısından tam bir değerlendirme yapılabilmiş bir ÇED izni çıksın.

Gerçekten, özellikle ÇED sürecinde; yörede yaşayan halkın katılımını sağlayan bölümün taşıdığı pratik ve teorik önem düşünüldüğünde; zaten ÇED sürecinde sakatlıklar bulunan bir etkinlikle ilgili, çevre değerlendirmesinin yörede yaşayan kişilerden kaçırılması anlamına gelen ÇED Yönetmeliği’nin geçici 3. maddesi’nin; kamu yararı kavramını göz ardı ettiği, bireylerin sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını güvence altına alan Anayasa md. 56’ya, çevre ile ilgili yörede yaşayan kişilerin haklarını hükme bağlayan Çevre Yasası md. 30’a, hak arama özgürlüğüne (Anayasa md. 36), ve demokratik katılım ögesi açısından hukuk devleti (Anayasa md. 2) ilkesine aykırı olduğu açıktır.

Nitekim dava konusu olayda da; Bakanlar Kurulu kararnamesinin yürütmesinin durdurulmasının ardından; altın madeni ne tür işlem gerektiğini, davalı Bakanlık’tan sorduğunda, Bakanlık dava konusu basit Çevresel Durum Değerlendirmesi Raporu’nun yeteceğini bildirmiş ve (burayı aynen Bakanlık işlemini öğrendiğimiz yazıdan alıyoruz) “ Çevresel Durum Değerlendirme Raporu hazırlanması istenmiş ve özel format 11.08.2004 tarihinde faaliyet sahibine gönderilmiştir.16.08.2004 tarihinde (dikkat çekici sadece 5 gün içinde) rapor Bakanlığımıza sunulmuş olup, 26.08.2004 tarihinde toplantı yapılmış, 27.08.2004 tarihinde davalı Bakanlık dava konusu işlemi tesis etmiştir.”

Görüldüğü gibi, Bergama olayındaki siyanür liçi yöntemi altın madeni işletmeciliğini, yaratacağı risk ve zararlarla ilgili ciltler dolusu bilimsel raporu, incelemeyi, onlarca mahkeme kararını, dünyada tartışılan, yörede ve yakın çevresinde yaşayan yüzbinlerce kişiyi ilgilendiren bu kadar önemli bir çevre ve insan sağlığı konusunu, Bergama’yı bekleyen onlarca altın madeni projesini, olayın ideolojik, kapitalist yönünü, altın madenciliğini, teknik yönlerini, yöre halkının neyi istediğini falan biz 15 yıldır boşuna tartışmış, boşuna yazıp çizmişiz, her şey toplam 15 (pardon) 16 gün içinde bitiyormuş meğer. 16 günde yöre halkının istedikleri de belirleniyormuş, yörede uzmanlarca keşif yapılıp, bugüne kadar meydana gelen zarar ve kirlilik tespit ediliyormuş, madeninin durumu ve niteliği de incelenip, raporlara bağlanıyor, bu raporlar bilim adamlarınca bağımsız tartışma ortamlarında tartışılıyormuş, her şey için 16 gün yetermiş, bütün bunlar yapılmıştır, herhalde, biz duymamışızdır. (!)

Ayrıca; Bergama olayında da; altın madeninin bulunduğu bölgede yaşayan insanların tepkileri düşünüldüğünde, bu son işlemle ilgili 1238 Bergamalı köylünün dava açtığı görüldüğünde; ÇED sürecindeki halk katılımının Bergama özelinde taşıdığı önem açık biçimde ortadadır. Diğer bir nokta da; Bergama olayında; altın madeninin aldığı ÇED izninin daha önce mahkeme kararıyla iptal edilmiş olmasıdır. (Kaldı ki; aşağıda açıklayacağımız gibi, Bergama altın madeninde ÇED iznini iptal eden mahkeme kararı incelendiğinde; madende kullanılacak yöntem olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletmeciliğinin içeriğinin denetlendiği ve bu yöntemin çevreye ve yaşama zararlı etkileri bakımından hukuka aykırı olduğunun belirlendiği, bu mahkeme kararı çerçevesinde altın madeni etkinliğine herhangi bir biçimiyle ilgili, tekrar bir ÇED veya çevreyle ilgili bir iznin verilmesinin olanaksız olduğu açıktır.)

Bu anlamda; daha önce aldığı ÇED izni hem de içeriği bakımından mahkeme kararıyla iptal edilen altın madeni ile ilgili, yeni bir ÇED sürecinin yaşanmasını engelleyen Yönetmeliğin geçici 3. md.si; yargı kararlarının uygulanması zorunluluğu Anayasal ilkesine de (Md. 138/IV) aykırılık taşımaktadır.

Sanırız, Bergama olayının özelinde; bu yönetmeliğin geçici 3. maddesinin ne kadar sakıncalı, hukuka aykırı sonuçlar doğurduğu açık biçimde göstermektedir.

BU KONUDA Prof.DFr. Nükhet Turgutun mütalası da ekte sunulmaktadır. Doktrin olarak belki aydınlık sağlar diye düşünmekteyiz.
I- YARGI KARARLARI KARŞISINDA; BERGAMA’DA ALTIN MADENİNE İZİN VEREN DAVA KONUSU İŞLEM; YARGI KARARLARINI ETKİSİZ BIRAKMA VE UYGULAMADA DEĞİŞTİRMEK AMACINA YÖNELİKTİR ve BU ANLAMDA DA AÇIK BİR HUKUKA AYKIRILIK TAŞIMAKTADIR.


II- DAVA KONUSU İŞLEMLE İZİN VERİLEN ALTIN MADENİ İŞLETMECİLİĞİNİN; DOĞAL ÇEVREYE VE İNSAN YAŞAMINA ZARARLI NİTELİK TAŞIDIĞI AÇIKTIR.


OVACIK ALTIN MADENİ TEHLİKELİ ATIK DEPOSU’NUN ÇEVRE BAKANLIĞI
YÖNETMELİKLERİ VE TEKNİK AÇIDAN İRDELENMESİ

Atık Barajları (Depoları) inşaatlarının nasıl yapılacağı, TC. Çevre Bakanlığı’nın, 27 Ağustos 1995 tarih ve Sayı 22387 sayılı TEHLİKELİ ATIKLARIN KONTROLU VE DEPOLANMASI YÖNETMELİĞİ16, ilgili maddelerince belirlenmiştir.

Ovacık Altın Madeni, Atık Deposunun (Barajının) proje olarak, yapım olarak, ve Yönetmelikler açısından eksiklikleri bulunmaktadır.

Ovacık atık Deposu 16.02.1996 tarihinde, Eurogold Madencilik A.Ş tarafından Çevre Bakanlığı’na verilen EM/AG/BÖ/155 nolu Taahhütnameye01 göre projelendirilecekti. Ekteki taahhütnamede de görüleceği gibi (Bakınız Ek – 01) siyanür (Kolay ayrılan, uçucu WAD CN) barajda, arıtma çıkışı 0.01 ppm (miligram/litre) gösterilmiştir. Bu değer yönetmelikte Tehlikesiz Atık olarak değerlendirilmektedir.

Çevre Bakanlığı, 1995 yılı, Tehlikeli Atıkların Depolanması ve Kontrolu Yönetmeliğine göre 0,01 ppm arıtma çıkışı TEHLİKESİZ ATIKLAR02 kriterlerine uymaktadır (Bakınız Ek – 02).
Yönetmelikten görüleceği üzerine, Siyanürlü Maden Atıkları TEHLİKELİ ATIKLAR, olarak ve arıtma çıkışı 0.2 ppm ile 1.0 ppm arası depolanmalıdır.

Ovacık Altın Madeni, şirket tarafından Bakanlığa verilen “İşletme dönemi Taahhütleri ve Ek Taahhütleri03 ” ile çalışmaya başlamış; Atık deposu (Barajı) inşaatı ise 1996-1997 yılında, DSİ’ye onaylatılan bir baraj projesi ile tamamlanmıştır. Baraj inşaatı, yönetmelik resmi gazete de yayınlandıktan 1-2 yıl sonra başlamıştır.

İşletme Dönemi Taahhütlerinde03 (Bakınız Sayfa 7) ise arıtma çıkışı CNT (Toplam Siyanür), 1 ppm (1 miligram/litre) olarak gösterilmiştir. Bu taahhütnamede çelişkiler mevcuttur. Şirket, Toplamın “ T ” harfini görmemezlikten gelip, 1 ppm’i WAD (Zayıf Asitte Çözünen) siyanür olarak kabul etmektedir. Şirket Taahhütnamede, taahhüt ettiği (T) Toplamı, WAD (Zayıf Asitte Çözünen) olarak kabul edip kendi hazırladığı Taahhütnamede çelişkiye düşse bile; ekteki yönetmeliğe03, göre WAD Siyanür değeri (1 ppm – 1 mg/lt) bile TEHLİKELİ ATIKLAR kriterlerine uymaktadır.

Şirket çelişkili Taahhütler ve açıklamalarla ne yaptığını bilmeden Devleti bilgilendirmeye çalışmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, siyanür değeri arıtma çıkışı,16.02.1996’da verilen Taahhütnamede 0.01 ppm; İşletme döneminde ise verdiği Taahhütnamede 1 ppm göstermiştir. Kısaca şirket siyanürlü çamuru arıtamayacağını, Tehlikeli Atık olduğunu, kabul etmiştir.

Atık Deposu, Yönetmelik Kriterlerine04 göre inşaa edilmemiştir. Yönetmelikte (Bakınız Ek – 04) atık deposu yüzeyleri çift kat jeomembran ve membranlar arası büzlü drenaj tabakası ile yapılması öngörülmesine rağmen; Ovacık Atık Deposu, tek kat jeomembran ve yönetmelikte gösterilen drenaj sisteminden yoksun olarak inşa edilmiştir. Atık Barajının, yönetmeliklere uyulmadan, atık deposunun bulunduğu alanın jeolojik yapısı uygun olmadığı halde yapıldığı, Jeoloji Mühendisleri Odası üyesi Tahir Ongür ve Metallurji Mühendisleri Odası üyesi Cemalettin Küçük tarafından, Ovacık Altın madeni yöresinde yapılan incelemelerden sonra bir rapora10 dökülmüş (Bakınız Ek-10) ve TMMOB tarafından, 12.08.2004 tarihinde Basın Toplantısıyla11 kamu oyuna duyurulmuştur (Bakınız Ek-11). Bu raporlarda Ovacık’taki atık deposunun yönetmeliğe göre yapılmadığı, eksiklikleri, aşağıdakı tabloda açıklanmıştır.
Yönetmeliğe göre
Ovacık'ta uygulanan


Atık
Atık
0,15 m kum tabakası
Yok
0,30 m drenaj tabakası (k>1x10-4 m/s)
0,20 m kalınlığında çakıllı filtre tabakası
0,10 m koruma tabakası
0,20 m kalınlıklı kil tabakası
0,25 cm HDPE tabakası
Yok
0,30 m drenaj tabakası(k>1x10-4 m/s)
Yok
0,10 m koruma tabakası
Yok
0,25 cm HDPE tabaka
0,15 cm HDPE tabaka
30’ar cm’lik toplam 90 cm kalınlıklı 3 kil tabakası (0,90 m mineral sızdırmazlık tabakası, k<1x10-9 m/s)
50 cm kalınlığında kil tabakası
Zemin
Zemin


Ayrıca Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ilgili Yönetmeliğinde05, Atık Depolarının, yaşam birimlerinden en az 3000 metre uzaklıkta yapılma mecburiyeti vardır (Bakınız Ek – 05). Ovacık Altın Madeni Atık Deposu ise, Çamköy, Narlıca ve Ovacık Köylerine 100 – 400 metre, zeytinlik ve diğer ürün tarlalarına ise 50 – 100 metre, Çamköy yoluna 15-30 metre mesafeler içinde yer almaktadır.

Barajın yapımı sırasında DSİ atık deposunu Tehlikeli Atıkların Depolanması ve Kontrolü Yönetmelik Kriterlerine göre değil, DSİ su barajları kriterlerine göre denetlemiştir. İzleme Denetleme Komisyonu yapılan denetlemelerde de, Atık Barajını, Tehlikeli Atıkların Depolanması Yönetmeliğine göre denetlememiştir.

Şu anda, Yönetmelik dışı yapılmış olan Atık Barajı (Deposu), Çevre Bakanlığı’nca verilen Atık Depolama İzni ile çalışmış, hatta bu iznin tekrar ve nasıl, hangi yönetmeliğe göre Çevre Bakanlığı tarafından yenilendiği! ise idari ne de teknik olarak açıklanamamaktadır.

Atık Barajında, yasa dışı çalışmalar sırasında yaklaşık 1,5 - 2,0 milyon metreküp atık depolanmış durumdadır. Atıkların sıvı kısmındaki siyanür ve ağır metaller, hipoklorid asit ile duraylanmakta; bu işlem sırasında atıkların katı fazı, çöken ağır metal ve siyanür kompleksleri ile zenginleşmekte, atıklardaki kompleks halinde bulunan siyanür ve ağır metaller ise çok tehlikeli bir biçimde serbestleşmektedir.

İzmir Valiliği tarafından, İzleme Denetleme Komisyonunca yapılan denetlemelerde, atık deposunun sıvı kısmından alınan numuneler analiz edilmiş, analiz öncesi alınan numuneler İşletmeci Şirketin Labratuvarında filtre kağıdından geçirilerek, katı taneciklerden arıtılarak (Çamurun Su Fazının) analizleri yapılmıştır. Böylece yapılan analiz sonuçları da gerçekleri yansıtmamış; arıtılmış olarak yorumlanan atık deposu atıklarının katı kısmı, siyanür ve ağır metallerce zenginleşerek yönetmelik dışı yapılan barajda depolanarak çevre ve insan sağlığını tehdit etmektedir.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Kimya Fakültesinden, Prof İsmail Duman, “Bergama Gerçeği” sunumunda, Ovacık Altın Madeni İşletmesini, Atık Barajı, Arıtma sistemi ve kimyasalların kullanımı açısından değerlendirmiş06 ve siyanür kullanımının çevredeki ve insan sağlığındaki etkileri detaylı olarak anlatmıştır (Bakınız Ek-06). Prof.Duman, çamurun arıtılamayacağını, dolayısıyla siyanür bozundurmasının sadece sıvı fazda oluşabileceğini, çamurun arıtılmasının aldatmaca olduğunu bilimsel olarak anlatmaktadır.

Hocamız ekteki sunumunda, “ Altın üretim işletmelerinde çevresel risk yaratan tek kimyasal madde siyanür değildir. Su fazındaki siyanürü okside edip atığı barajlamakla ortadan kaldırılamayacak esas çevresel risk ve kalıcı toksik etki, siyanür tarafından mobilize edilen ağır metallerden kaynaklanır. Siyanürlü çözeltiyle temas nedeniyle cevherden çözülen sayısız ağır metal -az veya çok başarılı bir şekilde- çamurun sulu fazından katı fazına geçirilebilir. Siyanürün zehirsiz karbondioksit ve azota ayrıştığı yolundaki iddialar asılsızdır. Bilimsel olarak kanıtlanmıştır ki, mevcut siyanürün sadece %10’u bu şekilde parçalanabilir. Esas parçalanma ürünleri ise kendileri de birer zehir olan siyanatlar ve tiyosiyanatlardır. Arsen, antimon, cıva, kurşun, talyum, kadmiyum, bakır, nikel, krom ve diğer ağır metallerin hidroksitlere ve arsenat/antimonatlara dönüştürülmüş kompleks tuzlar halinde ebediyen katı fazda tutulabilmesi; yani barajdaki çamurun katı kısmı içinde sonsuza kadar çözünmez kılınması teknolojik olarak mümkün değildir. Çünkü bir ağır metalin kararlı olduğu pH aralığında bir başka metal çözünmüş duruma geçecek, başka bir deyişle canlılar tarafından bünyeye alınabilir (bioavailable) hale gelecektir. Arsenin akut etkisi, aşırı miktarda alındığında öldürücü olması (fare zehiri olarak da biliniyor).
Kronik etkileri ise şöyle: Cilt kanseri, duyu bozukluğu, refleks kaybı ve depresyon, kansızlık, kalp yetmezliği, kan kanseri, lenf sistemi kanseri, karaciğer tümörü (anjiosarkom), doğuştan sakatlıklar, gelişmesini tamamlamadan doğan bebekler, akciğer kanseri, böbrek yetmezliği ve üremi sonucu ölüm, akıl hastalıkları. “ demektedir

İşletmeci Şirket (Eurogold-Normandy-Newmont) tarafından Maden sahası içinde yer alan ALS Labratuvarına Arıtma çıkışı ve Atık Deposundaki siyanür ve ağır metal seviyelerini kontrol amacıyla yaptırılan analizlerin gerçek sonuçları, Devletin İlgili birimlerinden saklanmış, üzerinde tahrifat yapılarak, düşük bildirilmiştir. Örneğin, 17.07.2002 tarihinde ALS Lab.Analiz Raporuna12 göre, Toplan Siyanür (TCN) Atık Barajında 12.60 ppm (Mgr/lt) bulunmuştur (Bakınız Ek-12). Bu sonuç Atık Deposundaki siyanür miktarının, sınır değerlerinin 1260 misli daha büyüktür. İşletmenin Devlete verdiği Temmuz-2002 Raporunda13 ise, yüksek miktarda bulunmuş olan siyanür miktarı, çarpıtılarak, tahrifat yapılarak, 0.34 ppm (Mgr/lt) gösterilmiştir (Bakınız Ek-13). Buradan da görüleceği gibi, şirketin iyi niyetine, güvene bağlı yapılan kontrol ve denetimlerin yanlış olduğu ve şirketin denetimden uzak çalıştığı ortadadır. ALS Labratuvar Müdürü Ali Atlı’nın, Evrensel Gazetesinde14 yapmış olduğu açıklamalardan da Atık Deposundaki siyanür miktarının, normal sınır değerlerinin çok üstünde olduğu vurgulanmaktadır (Bakınız Ek-14).

İzmir’deki Üniversitelerce Maden civarı köylerde kirliliğin tespiti amacıyla, köyde yaşayanların şikayetleri, müracaatları üzerine, Üniversitelerimizin uzmanlarınca köy kuyularından gerçek anlamda su numuneleri alınarak analiz yapılmış ve vahim sonuçları gazetelerde kamuoyuna duyurulmuştur07.

Özetle maden çevresindeki köylerin içme ve kullanma sularında arsenik, normal sınır değerlerim 23 misli daha fazla bulunmuştur (Bakınız Ek-07).

Atık Deposunun katı fazı ise hiçbir zaman değerlendirilmemiştir. Şirket tarafından kontrolü sürekli engellenmiştir. İşletmenin faaliyeti sona erdiğinde, atık barajında depolanan atıklar, suların buharlaşmasıyla katı olarak kalacaktır. Dolayısıyla, katı atıkların konumu çevre ve insan sağlığını etkileyecektir.

Atık depolarındaki kirliliğin, çevreye verdiği zararlar tüm dünyada ki uygulamalarda bilinmektedir. 2004 yılının sonlarında Çokuluslu Şirketlerin, geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerdeki çevreye ve insanlara verdiği zararlar, Maden Mühendisi Hasan Gökvardar’ın ekteki sunumunda08 ayrıntılı olarak anlatılmaktadır (Bakınız Ek-08). Örneğin Endonezya’da Newmont’un (Ovacık Altın Madeni’ni çalıştıran firma) denizi kirlettiği, balıklardan ve deniz ürünlerinden alınan numunelerde saptanmış, şirketin üst düzey 6 müdürü gözaltına alınıp, müdürlerin ve şirketin cezalandırılması için sorgulama başlatılmıştır. Peru’da, Gana’da ve onlarca, yüzlerce ülkelerde de atık depolarının ve atıkların çevreye ve insan sağlığına vermiş olduğu zararlar ortadadır.

Türkiye’de Siyanür kullanımın olası riskleri üzerine, yargı madenin çalışmalarını mühürlemiştir. Ancak, çevre temizliği, atık deposu sorunu hiçbir zaman gündeme getirilmemektedir. Olası riskler ve mevcut kirlenmelere rağmen Ovacık Altın Madeni neden çalıştırılmak istenmektedir. İnsan ve çevre olgusu, hakları neden Çok Uluslu Şirketlere malzeme yapılmaktadır. Zengin Firmalar (Çok Uluslu Firmalar), kendi topraklarında, çevre yaptırımlarının, önlemlerinin, denetimlerinin çok sıkı takip edildiğinden, altın üretimini, madencilikte alt yapısı henüz oluşmayan ülkelerde yapmayı tercih etmektedirler. Ülkemizde binlerce altın ruhsatı varlığı ve Çok Uluslu Firmaların sadece altın madenciliği için Ülkemizi gelmeleri, yukarıda anlattığımız olayları doğrulamaktadır. Altın Madenciliği, kimyasal bir dizi işlemlerdir. Kayalar, kimyasallarla eritilerek, içinden metaller (Altın) alınmaktadır. Doğanın jeolojik yapısı, kimyası da değişmekte ve kirlilik oluşmaktadır.

Jeolojik oluşum olarak altın, Avrupa’da da, Alp Dağların’da da, Fransa’da da, diğer ülkelerde de vardır. Ama, onlar, potansiyel riskleri değerlendirip, kimyasal altın madenciliğine izin vermemektedirler.

Atıkların temizlenmesi EPA verilerine göre tonda 250 – 300 ABD’dır. Atıkların temizlenmesi nasıl yapılacak ve masrafları kim üstlenecektir. Yurtdışına götürülen altınların parasal karşılığı, tam olarak geri getirilebilse bile, bu temizleme işlemine yetmeyecektir.

Yasal engellere rağmen, altın madenciliğine ve atık depolarına izin verilecek ise; neden Çevre Bakanlığı’na ait TEHLİKELİ ATIKLARIN KONTROLÜ VE DEPOLANMASI yönetmeliği uygulanmadığı ise bilinememektedir!




SONUÇ OLARAK

Ovacık Altın madeni, Atık Deposunda biriken atıklar, MADEN ATIKLARI DEĞİLDİR. Cevherden altın elde edilen Tesis Biriminde cevherin kimyasallarla eritilip, içinden altın alınması (Eldesi) KİMYASAL BİR İŞLEMDİR. Atık Çamurları, Ağır Metaller, Siyanür ve diğer zararlı - zehirli, kimyasallarla karışmıştır. Öğütülen kayanın karakteri, kompozisyonu bozulmuş, zararlı ve tehlikeli bir hale dönüşmüştür. Cevher İşleme Tesisi Atıkları Sanayi Atıkları gibi, TEHLİKELİ ATIKLARIN DEPOLANMASI KRİTERLERİNE GÖRE DEPOLANMALIDIR.

Ovacık Altın madeni sahası içinde yer alan Atık Barajı (deposu), yönetmelikte belirtilen mesafelere uygun değildir. Yaşam birimlerine çok yakındır. Çamköy yoluna 15-20 metre mesafededir.

Atık Deposunun, özellikle mahsap dolgusu yer altı sularını besleyen alüvyon tabakaları üzerinde bulunmaktadır.

Atık Deposu, yönetmelikte belirtilen Tehlikeli Atıklar İnşa Kriterlerine göre yapılmamıştır. Jeomembran (Yersergisi) tabakası eksik ve ince kullanılmıştır.

Atık Deposunun iç yan şevleri yönetmelik eğimlerine uygun değildir.

Atık Deposu, Maden İşletmesinin Patlayıcı Deposunun kontağındadır. Atık Deposunun su kuşaklama kanalı, patlayıcı deposunun altından geçmektedir.

Yüce Danıştay’ın 1997 yılında vermiş olduğu karar, 2004 yılında uygulanabilmiş ve 1997 – 2004 yılı, Ovacık’ta işletilen Altın Madeni, Danıştay’ın 1997 yılındaki kararındaki Olası Riskleri doğrulamıştır.

Ekteki GSM Yönetmeliği15 şartları da Ovacık Altın Madeni’nde oluşmamıştır.

Yukarıda belirtilen, teknik eksikliklerden ve Atık Deposunun Yer Seçiminin Yönetmeliklere uymamasından, köylere çok yakın olmasından, yer altı sularının üzerinde yer almasından dolayı, Çevre Etki Değerlendirme Şartlarını sağlamamakta, aykırılıklar oluşturmaktadır. İşletici Firmaya verildiği söylenen ÇED olumlu görüşü geçersizdir.

İŞLETMEYE, YENİ ÇED GÖRÜŞÜ VERİLMESİ YERİNE, ATIK DEPOSUNDA BULUNAN TEHLİKELİ – ZEHİRLİ KİMYASALLARIN BİRAN ÖNCE TEMİZLENMESİ, GEREKİRSE BÖLGEDEN UZAKLAŞTIRILMASI GEREKMEKTEDİR.

OVACIK, ÇAMKÖY, NARLICA VE DİĞER KÖYLERİN İÇME VE KULLANMA SU KUYULARI İŞLETME SINIRLARINA ÇOK YAKINDIR. SULARIN BAĞIMSIZ ÜNİVERSİTELERİMİZCE, TMMOB VE MESLEK ODALARIMIZCA TEKRAR ANALİZ EDİLİP, ARSENİK, CİVA, ANTİMON GİBİ İNSAN SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLEYEN, KANSER YAPICI ELEMENTLERCE SINIR DEĞERLERİN GEÇİLİP, GEÇİLMEDİĞİ TESPİT EDİLMELİDİR. SINIR DEĞERLERİN GEÇİLMESİ HALİNDE, SU KUYULARINDAN SU KULLANIMI KESİNLİKLE YASAKLANMALIDIR.

KÖYLERDE SAĞLIK TARAMASI YAPILIP, MADENDE ÇALIŞIRKEN HASTALANAN, SAĞLIĞI BOZULAN, ÖLEN KİŞİLER TESPİT EDİLMELİ, ŞİRKETİN GİZLEDİĞİ ÖZEL SAĞLIK RAPORLARI, BİLGİSAYAR KAYITLARI, TÜRK SAĞLIK BİRİMLERİNE AKTARILMALIDIR. GÖREVİNİ YAPAMADIĞI İÇİN İŞİNE SON VERİLEN ŞİRKETİN ESKİ İŞYERİ HEKİMİ Dr. ESER YALMAN’DAN BU KONUDA BİLDİKLERİ, RAPORLARI DEĞERLENDİRİLMELİDİR.

VE….ULUSAL ÇIKARLARIMIZ AÇISINDAN, ÜRETİM KONUSUNDA ŞİRKETİN ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALARINA, DEVLETE BİLDİRDİĞİ RAKKAMLARA BAKMADAN, TMMOB BÜNYESİNDE OLUŞTURULACAK BİR KOMİSYONCA, ATIK DEPOSUNDA BİRİKEN ATIKLAR DA GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULARAK, GERÇEK ÜRETİM BELİRLENMELİ, ŞİRKETİN DEVLETE ÖDEDİĞİ DEVLET HAKKI VE VERGİ KONTROL EDİLMELİDİR.

Bergama’daki altın firmasının merkezi ABD-Denver’de olmakla; Denver Post gazetesinde; firmanın dünyada ve bu arada Türkiye’deki usulsüzlüklerinin, yargı kararlarını hiçe sayışlarının öyküsü müvekkil Hasan Gökvardar’ı da içine alarak yayınlanmaktadır.

III- YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI VERME GEREKLİLİĞİ:

Sayın yargıçlar yukarıda uzun uzun açıkladık, dava konusu işlem ve yönetmelik maddesi açık biçimde hukuka aykırı. Bunda tereddüt yok.

Bu olayda, zaten yargı kararları yıllardır uygulanmadı, altın madeni çok önemli bir altın üretimi yaptı, doğaya ve çevreye vereceği zararın büyük kısmını verdi, ama buradan bile dönsek işe yarar sayın yargıçlar, hem Bergama için, hem de herkesin beklediği Kaz Dağı için, Eşme için, Artvin için, Efemçukuru için, Tunceli için.

Bu işlemin uygulanmasının yaratacağı zararların giderilmesinin olanaksızlığı konusunu uzun uzun anlatmaya gerek yok herhalde. Bu işlem doğrudan insanlara, bitkilere, hayvanlara, doğal dengeye, yer altı sularına, yani yaşam için ne gerekliyse ona zarar verecek. Bunlara verilen zarar da, hiçbir zaman geri getirilemeyecek.

Yani uygulanıp uygulanmayacağı belli olmasa da; yürütmeyi durdurma kararı verilmesi gerek sayın yargıçlar. Yargı organı içtihadının arkasında durduğunu gösterecektir, buna inanıyoruz.

KANITLAR………………: Ekteki belgeler, İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin 2004/1677 E. sayılı dosyası, 3. idare M 2005/863 E sayılı dosya, mahkeme kararları, keşif ve bilirkişi incelemesi ve diğer kanıtlar

HUKUKSAL NEDENLER.: Anayasa, Çevre Yasası; İYUK ve ilgili mevzuat

SONUÇ ve İSTEM……………: Yukarıda açıklanan nedenlerle; İzmir, Bergama Ovacık/Çamköy mevkiindeki altın madeni işletmesi ile ilgili olarak, altın madeninin çalışmasına ilişkin gizli Bakanlar Kurulu kararnamesi hakkında Danıştay 6. Dairesi’nin 2002/2618 E. Sayılı dosyasından verilen 23.06.2004 tarihli yürütmenin durdurulması kararı sonrası;

a) Davalı Bakanlığın altın firmasını ÇED yönetmeliğinden muaf tutan ve aynı zamanda ÇED yönetmeliğinin geçici 6. maddesi kapsamında altın firmasının sunduğu Çevresel Durum Değerlendirmesi raporunu, rapor ve eklerinde belirtilen hususlara uyulması kaydıyla uygun bulan ve altın madeni işletmesinin çalışmasında sakınca görmeyen davalı bakanlık işlemi ile,

b) Bu işleme dayanak olan ÇED Yönetmeliğinin geçici 3. ve 6. maddelerinin;

- İçerik ve sonuçları bakımından yargı kararını uygulamama amacı güden, hukuka aykırı, özellikle de altın madeni işletmesinin çevreye, yaşama ve doğaya verdiği zararlar bakımından konu, amaç ve neden ögeleri açısından hukuka, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2, 6, 8 ve 13. md.lerine aykırı ve kamu yararına aykırı yönetsel işlemler olması nedeniyle;

- Öncelikle hukuka aykırılık açık biçimde görülmekle ve dava konusu yönetsel işlemlerin uygulanmasının altın madeninin doğaya, yaşama ve çevreye verdiği zararlar bakımından ileride giderilmesi olanaksız zararlar doğuracak olması ve böylece yasal her iki koşulu da gerçekleşmiş bulunmakla dava konusu yönetsel işlemin ve yönetmelik maddelerinin yürütmesinin durdurulması; dava konusu işlemlerin iptali; duruşma günü verilmesi, sürelerin kısa süreler halinde verilmesi, tebligatların memur aracılığıyla yapılması istemine ilişkin’’ açtığımız dava Danıştay 6.D 2004/8039 Esasta iken 7.3.2005 T ve 2005/1243 karar ile ‘’ aynı dilekçeyle hem işlem ve hem işlemin dayanağı Yönetmelik maddesinin iptali istenemez ‘’ gerekçesi ile dilekçe rd kararı vrilmiş olmasına ve tarafımıza 14.6.2005 günü tebliğ olmasına ve 30 gün süre içinde yeniden dava açılması gerekmesine göre; bu görüşü paylaşmamamıza rağmen; itiraz yolu olmadığı için zorunlulukla, yöntemeliğe ilişkin bölümü ayrı dava açtırtarak daha sonra da süreden red kararı verileceği açık olmasına göre adil yargı kullanılmaz olacaktır. Hatta dayanak Yönetmelik iptali yargısal denetime girmez olursa da işlem yönetmeliğe uygundu, Danıştayın 6 ve 8. daireleri ortak kararı ile AİHM yasak koymuş değil, bir hukuk koridoru aramaları bulmaları haklarıdır’’ anlamına gelen, içtihatlara da gidişat olabilir görüşü ile umutsuz olarak;

İzmir, Bergama Ovacık/Çamköy mevkiindeki altın madeni işletmesi ile ilgili olarak, altın madeninin çalışmasına ilişkin gizli Bakanlar Kurulu kararnamesi hakkında Danıştay 6. Dairesi’nin 2002/2618 E. Sayılı dosyasından verilen 23.06.2004 tarihli yürütmenin durdurulması kararı sonrası;

b) Davalı Bakanlığın altın firmasını ÇED yönetmeliğinden muaf tutan ve aynı zamanda ÇED yönetmeliğinin geçici 6. maddesi kapsamında altın firmasının sunduğu Çevresel Durum Değerlendirmesi raporunu, rapor ve eklerinde belirtilen hususlara uyulması kaydıyla uygun bulan ve altın madeni işletmesinin çalışmasında sakınca görmeyen davalı bakanlık işleminin iptli ve her iki koşulu da buluınduğu üzre Yürütmenin durdurulması davası devam ederken; bu hukuksal tarihigeçmiş sonrası ;

BU İŞLEM DAYANAK ALINARAK İZMİR’DE; İZMİR BERGAMA İLÇESİ Ovacık- Çamköy- Narlıca köyü sınırları içinde bulunan altın işletme tesisine, Gayrı Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğinin 12. maddesine göre olsa olsa İZMİR İL GENEL MECLİSİNDEN AÇMA RUHSATI VERİLEBİLMESİ GEREKİRKEN;

T.C mahkememelerinin bile anlamasını imkansız kılan, 19 Mayıs 2005 günü maden açılınca, hemen başvurumuz üzere 14.6. 2005 tarih ve 5481 sayılı yazı ve ekinde ve araştırmalarımızla ıttılamıza konu olan, süresini yitirmediğimiz bir işlem ki bu işlem 20.5.2005 tarihli ve 2 sayılı Gayrı sıhhi müessese açma ruhsatıdır; bu işlemin İl genel meclisince tesisi gerekirken İzmir valiliğinden ruhsat verilmesinin hukuka aykırılığından bahisle açtığımız davada mahkeme tereddüte düştüğü için, işlem tarihlerini merak ettiği için 3.8.2005 tarihli karar ile düzeltme istemeleri üerine bu düzeltme ile tekrar dava açılmasının ardından bu kere mahkemenin İrfan keskin ve arkadaşları biçimindeki uygulmayı gözü kapalı tekrarımız yüzünden 27.9.2005 tarihli 2005/1174 E ve 2005/1050 karar sayılı 2. dilekçe reddi sonrası davacıların adlarının eksiksiz yazılması suretiyle yenilediğimiz davada ;

- Anılan işlemin iptaline

- Öncelikle hukuka aykırılık açık biçimde görülmekle ve dava konusu yönetsel işlemlerin uygulanmasının altın madeninin doğaya, yaşama ve çevreye verdiği zararlar bakımından ileride giderilmesi olanaksız zararlar doğuracak olması ve böylece yasal her iki koşulu da gerçekleşmiş bulunmakla dava konusu yönetsel işlemlerin yürütmesinin durdurulmasına

- Duruşma günü verilmesine,

- Sürelerin kısa süreler halinde verilmesine,

- Tebligatların memur aracılığıyla yapılmasına;

- Yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davalı yana yükletilmesine

karar verilmesini vekil edenler adına ve asaleten dileriz.


Davacı Vekilleri

Av. Senih Özay Av. Murat Fatih Ülkü